4 Haziran 2013 Salı
Mesela..
28 Mayıs 2013 Salı
Farkındalık..
27 Mayıs 2013 Pazartesi
BEN KENDİMDEKİ SENLE BERABERİM, SENDE SENDEKİ BENLE BERABERSİN!...
21 Mayıs 2013 Salı
O SURETTE SANA YÜZÜNÜ GÖSTEREN, O ' dur...
19 Mayıs 2013 Pazar
Yaşama Sevinci ve polyanacılık Hk. (Üstün Dökmen) 18 January 2012
Mutsuz ve üzgün olunca hep birilerini, yada bir şeyleri suçlarız.İşte burada da en önemlisi olaylara iyimserlikle bakmak,küçük şeylerden mutlu olarak büyük mutluluklara ulaşmak mümkündür.Hepimizin çocukluğumuzda masallarını okuduğumuz,çizgi filmlerini izlediğimiz polyanna gibi olumsuzluklardan olumlu bir yön çıkarabilmeliyiz. Her olumsuzlukta kendimizi salarak iyice kötüye gitmektense,bunda da bir hayır vardır daha da kötüsü olabilirdi diyebilirsek mutsuzlukları en aza indirmiş oluruz.Bakın Prof. Dr.Üstün Dökmen polyanacılık ve mutlu olmayı nasıl açıklıyor.
Mutlu Olmak Polyanna’cılık mı?
Mutsuz olmayı, şuna buna söylenmeyi, karamsarlığı öylesine derinden öğrenmişiz ki, “Bu ülkede yaşanmaz” ve nihayet “Batsın bu dünya” demeye hakkımız olduğunu düşünüyoruz sonuçta. Ve daha da kötüsü, iyimser birini gördüklerinde canları sıkılıyor kötümserlerin, adeta “Şuna bir şey söyleyeyim de keyfi kaçsın” diyorlar içlerinden. Yıllardır seminerlerimde iyimser olmanın öneminden söz ettiğimde en az bir kişi çıkıp “Hoca iyi de o zaman bu polyannacılık olmaz mı?” der. Bu karamsarlığa prim veren bakış tarzı beni üzüyor. Şimdi söz konusu cümleye tekrar bakalım:
“İyimserlik, küçük şeylerden mutlu olmak polyannacılık sayılmaz mı?
Bu görüşte, sanırım iki hata var. Birincisi “iyimserlik eşittir polyannacılık” iddiasıdır ki bu doğru değildir. İkincisi böyle söylendiğinde polyannacılığın kötü olduğunu kim söyledi?
Polyannacılık, kayba uğradığımızda, elimizde kalanları fark etme ve sevinme becerisidir. Polyannacılık bir psiikolojik savunma mekanizmasıdır, aşırı olmadan yerinde kullanıldığı sürece, kişiyi kaygıdan, sıkıntıdan korur, kişinin yarına kalma ihtimalini arttırır. Polyannacılık, kendini avutmak değil, bardağın dolu yanını fark etmektir.
Diyelim ki birisi bir bacağını kaybetti. Şüphesiz bu kötü bir durumdur. Ancak bu kişinin önünde iki yol uzanır:
Birinci yol, bir bacak gittiği için yaşamdan elini çekmek, sürekli üzülmek, artık hiçbir şeyden keyif almamaktır. İkinci yol ise şudur: Kişi eğer geriye dönüş yoksa, mevcut durumu kabullenir, elinde kalan bacak için sevinir, yaşamdan elini çekmez, yaşama sevincini kaybetmez. İkinci yol polyannacılıktır. Polyannacının ömrü, birinciye oranla daha kaliteli geçer.
Polyannacı tavır, Çin atasözünü hatırlatıyor. Şöyle demiş Çinli:
Tanrım, bana değişebileceğim şeyleri
değiştirme gücü ver.
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla.
İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.
Değiştiremeyeceğimiz kayıplar karşısında, yaşama sevincimizi kaybetmemek polyannacılıktır. Karamsarlığa oranla da herhalde daha gerçekçi bir tavırdır.
……………………….
Üstün Dökmen
15 Mayıs 2013 Çarşamba
Unutma
Unutma! Yüreğinde bir ismin imzası var ve sen onu silemezsin. Söküp atamazsın, ne kadar uğraşsan da.... Seninle beraber büyür içindeki sızı. İlk önce onu hissedersin başkasına dokunduğunda.
Unutma! Bir kere sevdin mi, uzun uzun yanarsın. Sitemler, öfkeler birikirken içinde, sen azalırsın. Dilinde küfür, elinde kadeh eksik olmaz Günler böyle geçer; alışırsın.
Unutma! Sabahlar artık gecikir. İster sağa dön ister sola, gözüne uyku değil gidenin hayali gelir. Kendini şiirlere verirsin. Elin sigaraya gider her on dakika da bir; fena zehirlenirsin.
Unutma! Bir süre güvenmeyeceksin kimseye, kendine sığınacaksın. Aşk konuşulduğunda sen susacaksın. Of larla ah larla başlayacaksın her cümleye. Çevrende senden başka herkes haksız olacak. Senin haklılığınsa çaresiz gidecek çöpe.
Unutma! Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın, biri seni bulacak. Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan, biraz ürkeceksin. Ne kadar dirensen de nafile, insansın sonuçta, seveceksin. Eski acılara bakıp da küsme sevdalara. Gavura kızıp da oruç bozulmaz. Sök at kafandan acabaları! Bir kemik, aynı yerden iki defa kırılmaz.
Artık kararmaz gecelerin. Bir daha yaşlar akmaz gözünden. Sabahların gecikmez. Kim bilir ağladığın günlere gülersin. Bir defa öldün ya zamanında, bir daha ölmezsin…
Can Yücel
14 Mayıs 2013 Salı
Bir kadını ağlatmak..
Aşk
11 Mayıs 2013 Cumartesi
Anneler günü...
8 Mayıs 2013 Çarşamba
Sadece sen...
Peki sen?
7 Mayıs 2013 Salı
BİLİNÇALTIMIZDA DERİNLERDEKİ DEĞERSİZLİK DUYGULARIMIZ.. TANIMI.. NASIL TANIRIZ.. NASIL ŞİFALADIRIRIZ
30 Nisan 2013 Salı
Bilinçaltının Yüklerini Bırakma (Bağ Kesme Çalışması)
Ben'im, Sen'im, Bir'iz, Yeni Yaşam Okulu'nun durumunu paylaştı.
Yazar: Cenk Sabuncuoğlu
Bilinçaltının Yüklerini Bırakma (Bağ Kesme Çalışması)
Geçmişinden, çevrendeki insanlardan, annenden, babandan, sevdiklerinden, çatışma yaşadığın kişılerden yaşadığın alandaki herkesten ve her olay ve durumdan aldığın bilinçaltı kalıpların varlığında ve dış dünyanda çatışmaya sebep oluyor. Varlığının sonsuzluğu bu sınırlı kalıplarınla çatışıyor doğal olarak. Bu çatışma dış dünyanda da çatışma ile problemlerle karşılaşmana neden oluyor. Bu uygulamada bu yüklerin her birini tek tek bırakacak özgürleşeceğiz.
Rahat olacağın bir yerde rahat bir pozisyonda otur. Gözlerini yavaşça kapat. Ağır ağır ve derin nefesler al. Üç derin nefes alışverişinden sonra hayatında en fazla çatışma yaşadığın kişiyi gözünün önüne getir. Bu kişi bir arkadaşın olabilir, tanıdığın olabilir, bir akraban olabilir. Şu an hayatında olabilir, ya da geçmişte hayatında olmuş bir kişi olabilir. Hatta şu anda hayatta olmayan biri de olabilir. En fazla çatışma yaşadığın kişiden başla. Her seferinde bir kişi ile çalışacaksın.
Gözlerin kapalı, derin ve ağır nefesler alıyorsun. İlk önce çalışma yapacağın kişinin karşında olduğunu gör. Şu anda o kişi karşında. İmgesel olarak göremesen de yalnızca karşında olduğunu hisset. Şu anda o karşında duruyor. Ne hissediyorsun. Daha önce yaşadıgınız o çatışmadan dolayı ona kızgın olabilirsin, ya da sen bir şey yaptın, bunun suçluluğunu taşıyor da olabilirsin. O kişiden korkuyor olabilirsin hatta nefret ediyor olabilirsin. Ama bil ki bunu sen hissediyorsun. O sadece içindeki kızgınlığın, korkunun açığa çıkması, dışarıdaki yansıması. O sensin. Kendi içindeki, bilincindeki çatışan yönlerini görüyorsun. O sana onu gösterdi. Seni sana gösteren bir aynan, yüzün o. Senin iç dünyanın ayna görüntüsü. İçindeki bu çatışmayı durdurmazsan, hayatında farklı farklı görünüşlerle ayni sorunu yaşayacaksın. İsimler değişecek belki, sahneler degişecek. Ama aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayacaksın eğer içinde o çatışan yönünü bırakmazsan.
Şimdi, ona hissettiğin şeyler ne olursa olsun onun gözlerinin içine bak. Ama yalnızca sevgiyle. Çünkü o sensin, senin yüzün. Sevgiyle gözlerinin içine baktıktan sonra ona söyleyeceğin iki cümle çok önemli. Bu seni onun varlığıyla ve evrenle birleştiren iki cümle. Evrenden, her şeyden kendini ayırdığın, büyük resmi göremediğin için yaşadın bunları. İki cümle.
TEŞEKKÜR EDİYORUM.
SENİ SEVİYORUM.
Bu iki cümle, seninle onu, çatışma ile çözümü biraraya getirecek. Teşekkür ediyorsun, çünkü o sana senin bir yüzünü gösterdi. Senin olmak istemediğin bir yüz olabilir bu. Ama en mükemmel yüzünü ortaya çıkarman için, önce sen olmayan yüzlerini kendine gösteriyorsun. Kendin olmayan yüzlerini görerek, en mükemmel oluş halini ortaya çıkaracaksın. Kendini hatırlıyor, her an yükseliyor, varlığın muhteşemliğini açığa çıkarıyorsun. Bunun için hayatında mutlaka çatışma yaratman gerekmiyor.Bir şeyleri öğrenmek için hayatında mutlaka zorluk yaşaman, düşmen, kafanı duvara çarpman gerekmiyor. Kafanı duvara çarpmadan da öğrenebilirsin. Acı çekmek burada öğrenmek ya da hatırlamak için kullandığın bir yöntemdi. Ama bu şekilde öğrenmek yerine her şeyi kolaylıkla, acı yaratmadan, sevgiyle, mutlulukla, bollukla hatırlayabilirsin. Acıyı kullanarak öğrenmek senin seçimin. Seçimin ne ise de onu yaşarsın.
Evrene bakarsan her şeyin kolaylıkla olduğunu görürsün. Evrende milyonlarca galaksi trilyonlarca trilyon yıldız var. Devasa boyutları ile doğal halleri ile dönüyorlar. Bir güç sarfetmelerine gerek yok. Bir tohum toprağa düştüğünde doğal hali ile çıkıyor. Bunu içinn ek bir güce, cabaya ihtiyacı yok her şey doğal haliyle ve kolaylıkla oluyor. Işığın müziğiyle birleştiğinde hayatında her şeyin kolaylıkla olduğunu goreceksin.
Gözlerin kapalı, o kişi karşında. Gözlerinin içine sevgiyle baktın. O muhteşem iki sözcüğü söyledin. Seni seviyorum, teşekkür ederim. Sonra ona SARIL. Bunu fizikselleştirebilir kendine sarılıyormuş gibi bir sarılma hareketi yapabilirsin. Bu sıcaklığı hissetmeni sağlayacaktır. Kendine sarılıyormuş gibi sarıl ona. Hisset sıcaklığını. Varlığını içine al. O senin varlığının içinde kabul etmediğin bir yüzün. O yüzünle bir arada olmak durumunda değilsin. Ama o yüzünü de kabul et. O da senin bir yüzün. Bir şeyi bırakman için önce kabul etmen gerekir. Kabul etmediğin, reddettiğin her ne varsa onları çoğaltırsın. Kabul, ruhunun, bedeninin şifasıdır.
Sarıldıktan sonra şunları söyle ona:
“Çok güzel anlar yaşadık, bir yüzümü gördüm ve çok güzel deneyimler kazandım. Ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum.”
Valığımızda karşılaştığımız insanların yüklerini taşyoruz. Bu sevdiğimiz insanlar için de geçerli. Sevdiğimiz biri bizimle biraraya geldiğinde yaşadığı bir sorunu anlattığında fark etmeden onun yükünü alıyoruz. Aynı zamanda onun hayata bakışını, kalıparını da bilinçaltımıza ekliyoruz. Çatıştığımız insanlar keza onların yüklerini de hala üzerimizde aşıyoruz. Geçmiş denilen zaman diliminde bir olay yaşanmış. Hala hayatımızda bu olayın yükünü taşıyoruz. Bu cümleyi söyleyin ona. Bu cümle ondan ayrılmanız anlamına gelmiyor. Varlığınızın bir parçasından ayrılamazsınız. Her biri bir çünkü. Yalnızca aldığınız, üzerinize yapıştırdıgınız yükünüzü bırakıyorsunuz. Çünkü artık yürümek, mutlulukla koşmak, ışığın muhteşem müziğini yazmak istiyoruz. Her şey birbiri ile bağlı ve bir olduğundan siz bu çalışmayı yaptıgınızda, karşınızda gördüğünüz kişi de yüklerini bırakabilir eğer arzu ederse tabi.
Ona sarıl ve bunu söyle “ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum.”. Sonra bir adım kadar geriye çık. Göbekleriniz arasında bir kordon ya da ip olduğunu düşün. Bu kordon, varlığına aldığın bu yükü taşıyan kordon. Kordonu gör, bu kordonla bilinçaltı kalıplarını, varlığını aşağı çekecek kabukları aldın. Şimdi eline altın renkli bir makas al. Bu altın renkli makasla o kordonu kes. Kordonun kesildiğini ve ayrıldıgını mutlaka gör. Ya da hisset. Ayrılmaz, kesilmezse tekrar dene. Daha çok sevgini ver. Bazen ip büyüyebilir, dallanıp budaklanabilir. Bu sefer makası büyüt o ip kesilsin ve ayrılsın. İp ayrıldıktan sonra tekrar gözlerinin içine bak, teşekkür ediyorum de ve uzaklaştığını gör. Yavaş yavaş gözlerini aç.
Bu çalışmayı yaparken çözülmeler yaşayabilirsin. Sarıldığında bazen birden bir duygu boşalması yaşayabilir, ağlayabilirsin. Bırak hislerin olduğu gibi aksın sen süreci yönetmeye çalışma bırak kontrolü. Varlığının çatışmaları çözülsün.
Çalışmanın aşamalarını kısaca tekrarlıyorum.
Gözlerini kapa, birkaç derin nefes al,
Çalışma yapacağın kişiyi karşına al,
Gözlerinin içine sevgiyle bakarak, teşekkür ediyorum ve seni seviyorum de,
Sonra ona sevgiyle sarıl ve şöyle söyle “Çok güzel anlar yaşadık, bir yüzümü gördüm ve çok güzel deneyimler kazandım. Ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum.” Bir adım geriye çık.
Aranızda bir kordon olduğunu gör ya da düşün. Yükü taşıyan bu kordonu altın bir makası eline alarak kes. İpin ayrıldıgını mutlaka gör. Ayrılmazsa makası büyüt. Eğer zorlama ya da direnç hissediyorsan o an o kişiyi bırakıp başka birine geçebilir, başka bir zaman yine aynı kişi için yapabilirsin.
Gözlerinin içine tekrar sevgiyle bakarak, teşekkur ediyorum de, senden uzaklaştığını gör ve gözlerini yavaş yavaş aç.
Bu çalışmayı her seferinde bir kişi için yap. Bir kişi için 2-3 dak. yeterlidir bunun için. Öncelikle en çok çatışma yaşadığın kişilere, daha sonra çevrendeki insanlara, geçmişte yaşamış ya da şu an yaşamayan hayatındaki kişilere, en son sevdiklerine de bu çalışmayı yap. Bir kişi için eğer kordon ayrıldı ise bir kez yapman yeterli. Tekrar tekrar yapman inancının zayıflığını, şüphe duymuş olduğunu gösterir. Bir kez yap ve olduğunu bil. Sevdiklerinle daha güçlü bağlar kurduğunu, daha mutlu ilişkiler deneyimlediğini göreceksin. Çalışma iki taraflı çalıştığından, çatışma yaşadığün bir kişi ile birden daha güzel bir diyalog içine girdiğini görebilirsin. O kişi seni hiç beklemediğin halde hemen ve kısa bir süre sonra arayabilir. Birden çatışmanın çözümlendiğini görebilirsin.
Daha açık, sevgi dolu dostluklar, ilişkiler kuracaksın. Çünkü ilişkilerin yüklerden özgürleşecek. Hayatına artık hizmet etmeyen kişilerin de hayatından birden kendiliğinden çıktığını göreceksin. Çünkü o senin bir yanındı, ve sana yalnızca bir şey anlatmak için yine senin tarafından kendi yüzlerinden birini görmen için geldi. Artık hayatındaki görevi bittiğinden, birden uzaklaştıgını görebilirsin. Hayatına yeni birileri girebilir. Hayatına yeni girenler de senin şu andaki sevgi dolu titreşimine uygun kişiler olacak. Hatırla, içerisi nasılsa dışarısı da öyledir. İç çatışma durduğuda dışarıdaki çatışma da duracak.
Çalışmayı kendinde çatıştığı yanların için de yapabilirsin. Mesela bir konuda endişeleniyorsun, ya da içinde bir yanın seni aşağı çekiyor, korkuya sevkediyor. Bu sefer, kendini karşına al ve bu çalışmayı yap. Karşındaki kendin olsun. Bak gözlerinin içine. Karşındakini tanımla, o sensin, benim …..dan endişe duyan yanım. Teşekkür ediyorum, seni seviyorum. Sarıl, “Çok güzel anlar yaşadık, bir yüzümü gördüm ve çok güzel deneyimler kazandım. Ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum” dedikten sonra kendi nin o yüzü ile arandaki bağı kes. Bunu aynı şekilde, bağımlı olduğun şeylere yapabilirsin. Herhangi bir hastalığını karşına alıp onunla bağini kesebilirsin. Bu yöntemle birden hastaığın çözülmeye iyileşmeye başladığını görebilir, mucizeler yaşayabilirsin. Hatta calışmayan bir cihazla arandaki baği kestiğinde onun çalışmaya başladığını bile görebilirsin.
Bizim cansız dediğimiz cihazlarımız da enerji ile calıştıklarından bazen bizdeki enerji dalgalanmaları manyetik alan yaratıp onların bozulmasına sebep olabilir. Bazen tuttuğunuz bir şeyin bozulduğunu, ya da elinizde kırıldığını görebilirsin. Uygula bunu, aklına gelen her şeyle yapabilirsin, bitkilerin, hayvanlarınla, bununla oyna ve yaratıcılığınla bu yöntemi kullan. Çok etkili ve hızlı çalışan bu yöntem, ayağındaki taşları, prangaları atmanı, kanatlanmanı sağlayacaktır.
Yüklerini bırak ve KANATLAN.
Düşünce
‘Bunu fark etmiş olsanız da olmasanız da yaşamlarınızı düşünceleriniz aracılığıyla yaratır ve biçimlendirirsiniz. Fiziksel gerçekliğinizin bir parçası olan her şey ilk olarak düşünce olarak adlandırılan saf malzemeden zihin tarafından yaratılır. Bir düşünce aracı olduğu için mantra, yaşamınızı istediğiniz şekilde yaratmanız ve biçimlendirmeniz için kullanabileceğiniz bir araçtır.
‘Şimdi, mantramı kendi yararınıza kullanabilmeniz için ilk olarak zihni ve onun nasıl çalıştığını anlamanız gerekmektedir. Son zamanlarda bilinçaltı kelimesi çok sık duyduğumuz ama anlamını pek kavrayamadığımız bir tanımlamadır. Lamalar, bilinçaltı yerine üst bilinç ya da yüksek bilinç olarak tercüme edilebilecek ve daha yüksek bir düzende ya da işlevlilikte çalışan bilinç anlamına gelen bir sözcük kullanmaktadırlar. Üst bilinçlilik zihninin görevi, saf enerji olan bir düşünceyi alarak ona fiziksel dünyada kati bir biçim vermektedir.
‘Bu konuda üzerine ciltler dolusu kitap yazılabilir ama su an için bilmeniz gereken en önemli şey sudur: Üst bilinçlilik, düşünce sisteminiz aracılığıyla verdiğiniz emirlere uymaya hazır ve hevesli, sadik bir hizmetkârdır. Bir şeyi düşündüğünüzde belli bir emir vermiş olursunuz. Sadık hizmetkârınız ise hemen bu düşünceyi isleyip onu fiziksel dünyadaki olgulara ve yaşamınızdaki olaylara dönüştürür. Bu nedenle fiziksel gerçeklik, sizin düşünce sizin düşünce sisteminizin bir aynasıdır. Düşünce sisteminizi ve biçiminizi değiştirdiğinizde, aynadaki görüntüleri de değiştirmiş olursunuz. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, yaşamınızı değiştirirsiniz.
‘Bu kavram, son derece basit olmasına karsın, pek çok insanin sık sık ayağının takılıp tökezlemesine neden olan bir engeldir. İnsanlar, yaşamlarındaki bazı istenmeyen ya da trajik olayları işaret edip bu olayları kendi düşünceleri ile yarattıklarını kabul etmeyi reddederler.
‘Fakat eğer düşüncelerinizi dikkatli bir şekilde incelerseniz, olumsuz düşüncelerinizin olumlu düşünceleriniz ile çatışma halinde olduklarını göreceksiniz. Bir solukta, ‘mutlu olmak istiyorum’ diyeceksiniz. Ama ikinci soluğunuzda kendinize mutlu olmamamız için yüzlerce neden sıralayacaksınız: Üst üste yığılan faturalar, fazla kilolarınız, gürültücü komsularınız, geciktiğiniz randevularınız vs., vs. Bu nedenle aslında ulamsak istediğiniz amacınız mutluluk olmasına karşın, düşünceleriniz bunun tam tersini yaratmak için aşırı çalışmaktadır.
‘Bir mantram ise, düşünce sistemlerinizi birleştirip, onları en yüksek ve büyük güçlü arzularınızla uyumlu duruma getirmenizi sağlamakta kullanabileceğiniz bir araçtır. Bu son derce güçlü aracı kullanmaya başlamadan önce, yaşamın size sunmasını istediğiniz ödülleri net bir şekilde belirlemelisiniz.
‘Bunu başarmanızı sağlayacak son derece basit bir çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmayı yapmak birkaç dakikanızı alır; bu nedenle bu çalışmayı her ay ya da daha sık tekrarlamanızı tavsiye ederim. Oturup en çok arzuladığınız şeylerin bir listesini çıkarın. İstediğiniz herhangi bir şeye niçin sahip olmanız gerektiğini düşünmeyin. Bunun yerine isteklerinizi çabucak yazın ve aklınıza gelen her şeyi bu listeye ekleyin. ‘Simdi listenizi dikkatli bir şekilde inceleyin ve yazdığınız her arzunun size nasıl bir ödül getirmesi gerektiğini sorun. Bu ödüller sizin peşlerinizde koştuğunuz şeyler olduğu için bunları da yazın. Örneğin, eğer ‘ daha iyi bir is istiyorum’ diye yazdıysanız, daha iyi bir isin size sunacağı ödüllerin gerçekten de neler olmasını istediğinizi yazın. Belki de özel yeteneklerinizi daha iyi kullanmak ya da kendinizi bu alanlarda geliştirmek istiyor olabilirsiniz. Belki de daha fazla para kazanmak istiyorsunuz ve bu sayede elde edeceğiniz güvenliği arzuluyorsunuz. Belki de yalnızca daha dostça ve rahat bir ortamda çalışmak istiyorsunuz.
‘Beklediğiniz ödüllerin daima duygular seklinde ifade edilmesi gerektiklerine dikkat edin. Duygular, ister acı ister tatlı olsunlar, sizin yaşamınızın deneyimlerinizin meyveleridir. Bunlar ödüllerdir. Bu dünyadan ayrılırken, maddi varlıklarınızı geride bırakacaksınız. Ancak duygularınız her zaman sizinle kalacak. Bu nedenle sonsuza dek sizinle kalacak olan yol arkadaşlarınızı iyi secin.
‘Simdi arzularınızın ve elde etmek istediğiniz ödüllerin listesini gözden geçirin. Listeyi yukarıdan aşağıya doğru okuyun ve bunu yaparken her şeyi özetleyebilecek iki ya da üç sözcük belirlemeye çalısın. Bu, ilk baslarda size olanaksız gibi gelebilir. Ancak bir kez dikkatli bir şekilde incelediğinizde, farklıymış gibi görünen arzu gruplarının ve ödüllerin ortak bir amaca hizmet ettiklerini göreceksiniz. Arzularınızı bu tür iki ya da üç gruba ayırın ve bunların tümünü de özetleyecek bir sözcük ya da ifade bulun. Basit bir örnek vermek gerekirse, daha iyi bir ev, pahalı bir otomobil ve yeni elbiseler istiyorsanız, bitin bunların ardındaki temel amaç varlık ya da zenginlik olabilir.
‘Su andan itibaren temel amaçlarınızın berrak bir resmini oluşturmuş olmalısınız; bu nedenle hepsini bir araya getirin ve onları kısa bir buyruğa dönüştürün. Buyruğun, olumlu, kısa ve doğru yönlendirilmiş olmasına dikkat edin. Örneğin, ‘ Hemen simdi, mutluluk, güç ve varlık istiyorum.’ İste onu oluşturdunuz. Buyruğunuzu yüksek sesle söylediğinizde bir mantram olur ya da daha basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, üst bilincinizi eyleme geçmesi için uyaran bir araca dönüşür.
‘Güç kelimesi iyi bir kelimedir çünkü fiziksel bedeninize sağlık, dayanıklılık ve canlılık kazandırmanıza yardımcı olur. Zihinsel düzeyde ise sizi kendi kaderinizin efendisi olmak için güçlendirecektir. Hemen, simdi sözcükleri üst bilincinize bu değişikliklerin ne zaman olmasını emrettiğinizi bildirmektedir: SIMDI. Bilinçaltınız, arzulanan şeylerin bir an önce yaratılması için harekete geçmek üzere emir almaktadır.
‘Simdi bir mantram’iniz var ve bunu eyleme dökmek düşündüğünüzden de kolaydır. Yapmanız gereken tek şey, tam bir inançla ve yüksek sesle söyleminizdir. Korkakça davranmayın. Sesinizin gücünü hissedin ve istediğiniz her şeyi yapacak olan sihirli birisine emir veriyormuşsunuz gibi konusun. Mantraminizi yüksek sesle ve kesin bir inançla seslendirdiğinizde yapmanız gereken her şeyi yapmış olursunuz.
‘Mantraminizi aksam yatmadan önce ve sabah uyanır uyanmaz söyleyin. Ardından da gün içinde belli aralıklarla bu buyruğu tekrarlama alışkanlığı geliştirin. Eğer bir aynanın önünde durursanız doğrudan doğruya kendi gözlerinizin içine bakıp kesin bir inançla mantraminızı tekrarlayın.
‘Ardından, gün içinde düşündüğünüz ve söylediğiniz şeylere dikkat edin. Üst bilinçlilik zihninize, onu karıştırıcı mesajlar verebilecek olumsuz düşüncelerinize ya da sözcüklerinize dikkat edin. Bu tür düşünceler ya da sözcükler mantramin olumlu gücüne zarar verecektir; bu nedenle bu tür bir şeyi fark ettiğinizde durun, derin bir soluk alin ve olumsuz düşünceyi ya da sözcüğü, mantraminizi güçlü bir şekilde seslendirerek ortadan kaldırın.
‘Kuskusuz ki eğer çevrede diğer insanlar varsa, durduk yerde, ‘Hemen, simdi, mutluluk, güç ve varlık istiyorum!’ diyemezsiniz. Bu tür bir durumda, size buyruğu, bir mantra olarak tekrarlamanızı tavsiye ederim. Yapmanız gereken tek şey mantranizi içinizden tekrarlamanız ve sözcüklerin anlamını içinizden derin bir şekilde düşünmenizdir. Sesin gücü tarafından desteklenmediği için mantra, mantram kadar etkili değildir ama yine de son derece etkili sonuçlara ulaşmanıza yardımcı olacaktır.
‘İster bir mantram isterse mantra kullanıyor olun anımsamanız gereken önemli bir şey vardır: Üst bilincinize bir buyruk verirken yalnızca sonuç olarak arzuladığınız şeyin üzerinde yoğunlaşmalısınız. Asla, üst bilincinize bunu nasıl başaracağını, kendi mucizelerini nasıl gerçekleştireceğini söylemeye kalkışmayın.
‘Üst bilinç, sizin tahmin edebileceğinizden çok daha akilli ve yaratıcıdır. Eğer belli bir yöne doğru yönlenirse, asla gözü korkup yolundan dönmez ve asla vazgeçmez; çünkü arzu ettiğiniz şeyi gerçekleştirmenin binlerce baksa yolunu bilmektedir. Eğer düşünceleriniz ya da inançlarınız aracılığıyla, üst bilincinize kendi isini nasıl yapacağını anlatmaya kalkarsanız yalnızca onun olasılıklarını ve sahip olduğu mucizeleri sınırlamış olursunuz.
‘Zihninizin üst bilinç alanı olağanüstü bir alandır. Kelimenin tam anlamında arzu ettiğiniz her şeyin gerçekleşmesini sağlamak için çalışmaktan büyük bir zevk alır.
Arzu, son derece büyük bir güçtür ve bu gücü üst bilincinizi harekete geçirmek için kullandığınızda, sizi yürekten arzuladığınız şeye asla hayal bile edemeyeceğiniz bir şekilde ulaştırmaktan büyük bir zevk alır ve bunu başarmak için heyecanlanır.
‘Bilmeniz gereken bir diğer şey de şudur: Zihnin üst bilinç alanı, düşüncelerinize karşılık vermek için onları yargılamaya kalkmaz. Acı ile zevk, üzüntü ile sevinç, mutsuzluk ile mutluluk arasında herhangi bir ayrım görmez. Bunu daha iyi bir şekilde ifade etmeyi denersek: Üst bilinç için hiçbir duygu iyi ya da kötü değildir. Onun isi, düşünce biçimlerini maddeye dönüştürmektir. Eğer düşüncelerinizi iyi-kötü, mutlu-mutsuz, değerli-değersiz diye ayırsaydı o zaman işini yapamazdı.
‘Kısacası, herkesin her ne arzuluyorsa onu gerçekleştirmesine yardımcı olacak basit sır sudur:
Düşünce sisteminizi değiştirin ve yaşamınız değişsin. Eğer size heyecan veren ya da etkileyen şeyler düşünürseniz, üst bilinciniz yaşamınızı üzücü şeyler yerine heyecan verici ya da etkileyici şeylerle dolduracaktır.
ALINTIDIR
Bu yazıdan çıkarttığım kadarı ile mantram bizim bildiğimiz olumlamaya eş değer bir cümlenin yerine bulunan kelimelerin tekrarlanmasıdır.
Affetme Reçetesi
Maruz kaldığınız zarar devam ediyorsa, affetme sürecinin başlaması söz konusu değil. Fakat buna nasıl son verilecek? Şu veya bu nedenle uğradığı hayalkırıklığı ya da ihanet nedeniyle çektiği acıdan dolayı eli kolu bağlanmış durumda olanlar için ilk aşama "artık acı çekmeyeceğim" kararını almak! Bunu yapmak için acınızın sorumlusuyla kendi aranıza bir mesafe koymanız gerekiyor. Fiziki ve psikolojik bütünlüğünüzün söz konusu olduğu bazı önemli durumlarda, birinci aşamaya geçmenin tek yolu yargıya başvurmak. Bunu yaparak zarar veren sorumluluğuyla karşı karşıya bırakılır. Örneğin sizi taciz eden birini affetmek onu adalete teslim etmeye engel değildir. Filozof Simone Weil'in dediği gibi "Sadece cezalandırabildiklerimizi affedebiliriz." Fakat unutmayın, zarara uğrayan sadece isterse affeder!
2-Bir hatanın olduğunu kabul etmek
Geçmiş silinemez, dolayısıyla yapılanı unutmaya çalışmak boş. Savunma mekanizmamızla acıyı, nefreti ve kini bilinçaltımıza iteriz. Fakat bu, yıkıcı etkilerin daha şiddetli hissedilmesine neden olur. Size bu duyguları hissettireni bir hatanın sorumlusu olarak görmek kendiniz ve hayatınız için şart. Psikanalist Gabrielle Rubin'e göre böyle düşünmek insanın kendisiyle yeni bir bağ kurmasına izin veriyor. Bu, psikosomatik hastalıkların gelişmesini ve yeniden aynı duyguların yaşanmasını da engelliyor.
3-Kızgınlığını ifade etmek
Affetmek için "kurban" "cellat"ına kızgın olmalı. Yani kendi acısını tanımalı ve ondan kurtulabileceğini kabul etmeli. Saldırganlık, kızgınlık ve nefret başlangıçta gerekli ve sağlıklı bir psikolojik durumun göstergesi. Kurban kendisine yapılanı inkâr ettiği zaman maruz kaldığı şeyi kendi üstüne almış oluyor.
Kızgınlığını, nefretini hatayı yapana doğrudan ifade etmek çok nadir görülen bir durum. Çünkü hata yapan kendini suçlu olarak görmüyor ya da kurban üzerinde öyle bir etki yaratıyor ki zarar gören hiçbir tepki vermeye cüret edemiyor. Buna rağmen insan kendi içinde bütün bunlardan bağımsızlaşma sürecine girebilir. Bir deftere hissettiklerini yazma, güvendiği bir insana açılma ya da durum çok acı vericiyse psikoterapiste danışma faydalı yöntemlerden.
4-Suçlu hissetmeyi bırakma
Affedecek tarafta olanların büyük bölümü paradoksal olarak başlarına gelenden dolayı kendisini suçlu hisseder. Tam olarak neden yaralandığımızı anlamaya çalışmak, bu duyguyla ona eşlik eden acıyı ilişkilendirmemize izin verir. "Başka şekilde davranmadığım için affedilmezim" düşüncesinden kurtulmak şart. Tecavüz gibi dramatik durumlarda kendini affetmek, hayata devam etmek için vazgeçilmez bir koşul.
5-Size zarar vereni anlayın
Nefret ve kin saldırganlığın devam etmesine neden olabilir. Ancak bir süreden sonra bu durum kişide yıkıcı etkilerini göstermeye başlar. Bundan kurtulmak için kendinizi suçlu olanın yerine koymak iyi bir yöntem. Bu, bize kendimizi kötü hissettiren şeye bir anlam katar ve hatta bazı durumlarda da "kabul edilebilir" kılar. Suçluyu anlamak sadece onu affetmek amacına yönelik olmayabilir. Onun zayıflıklarını da tanımaya yardımcı olur.
6-Kendine zaman tanıma
Affetmek asla olanları unutmak değildir. Çok çabuk affetmek kimseye kendini daha iyi hissettirmez. Önerilen, bunun kendiliğinden olması. Psikanalist Nicole Fabre "Bu sürecin aktif bir parçası olsanız da kendinize zaman tanıyın" diyor. Çok çabuk gerçekleşen bir af, suçlu tarafından tamamen aklanma olarak algılanabileceği gibi, affeden tarafın da kendini kandırmasına, bilinçsizce kin ve nefret hissetmeye devam etmesine neden olacaktır
Affetmek...
Affetmek demek olanları sineye çekmek değildir, affetmek demek olanı olduğu gibi kabul etmekte değildir. Affetmek, bildiklerinin en iyisi yapmışlardı demekte değildir. Affetmek, yapılanları onaylamak ya da hoş görmekte değildir. Affetmek olanları unutmakta değildir. Affetmek, affettim deyip özellikle kendimize mutluluk maskesi takmak, sahte gülümseyişler, sahte tavırlarda bulunmak hiç değildir. Affedemediğimiz kişi ve olayın bize verdiği acı vardır bunu yok sayamayız ancak unutulmamalıdır ki affetmeyi gerektiren her travma içinde önemli dersleride barındırır.
Gerçekten affetmek için, bizim değişime ihtiyacımız vardır. Değişmesi gerekenler olduğu için gerçekten affedemiyoruzdur. Bakış açımızı değiştirmeye ihtiyacımız vardır. Olaylara olan bakış açımız değiştiğinde affedilecek bir şeyin kalmadığını görürüz zaten. Neden affedemiyoruz. Bize zarar veren kişi ve olaylara izin veren biz değilmiydik? Bizde o olayların içinde değilmiydik? Bizimde bunda payımız yokmuydu? Kendi sınırlarımızı çizemeyen, öz sınırlarımızın ihlal edilmesine izin veren yine kendimiz değilmiydik? Evet bizdik. Buna izin veren bizdik başkası değil. Affetmek için önce farkında olmak, atılacak en büyük adımdır. Neden insanlara kızgınlık duyarız? Hangi sınırımızı aştılar, bize nasıl bir zarar verdiler? O sınırı aşmalarına biz izin vermeseydik o sınırı geçebilirlermiydi? Tabi bu demek değildir ki bundan sonra sınırlarımızı kale gibi öreceğiz, insanlarla aramızda bize zarar veremesinler diye büyük duvarlar olacak, hele bu hiç değil.
Her birey kendi yaşamından sorumludur ve kendisine ait alanına kimin ne kadar gireceğine de kişi kendisi karar verir. Bazen kendimizi hayatın akışında olaylara öylesine kaptırıyoruz ki, yaşam içinde karşılaştığımız olayların bizde yarattığı öğretiler için ince bir zeka ile planlanmış muhteşem ilahi planlar olduğunu unutuyoruz. Bunun farkındalığını hatırlamak bile bir affediştir. En büyük derslerimizi bize en çok acı veren olaylardan çıkartmadık mı? En büyük affediş yaşanılanlardan gerekli dersi almaktır. Ayrıca haklı olmaya çalışmak kavramından çıkmak demektir. İçsel sınırımızı iyi çizmek, kendimize değer vermek, kendimizi sevmek ve kendimize saygı duymak, özsaygımızı geliştirmek demektir. Bu farkındalığı bize öğreten kişi ve olaylara teşekkür etmek demektir. Gerçekten affetmek, kendimize verdiğimiz en büyük armağandır. Affetmek ayrıca koşulsuz sevgiyi öğrenmektir. Sevginin akmasına izin vermektir. İnsanlarla benzer yanlarımızın olduğunu da görebilmek ve kabul etmektir. Affetmek, sevmekle, bize ait olan sınırları çizmenin ayrımının farkına varmak bunların ikisini birbirine karıştırmamak demektir. Özgüvenimizin ve özsaygımızın artması demektir. Tüm yaşanılan olaylara dışarıdan bir gözle bakıyomuşçasına bütünü görebilmek ve analiz yapabilmektir. İnsanın cevaplarını aynı zamanda dönüp kendi içinde de araması demektir. Affetmeye çalıştıklarımızın bize ayna tutmasına teşekkür etmektir.
Affetmek, farkındalığı ve değişimi içeren bir süreçtir, bu süreçte kristallerden yardım alabiliriz.
İşlenmemiş doğal halde bir ametist kuvars kristali ile pembe kuvars kristalini birlikte kullanılmasını tavsiye ediyorum. Ametistin, bilinç seviyemizi yükselten, farkındalığı arttıran bir etkisi vardır. Pembe kuvars ise özellikle affetme ile ilgili blokajları çözer, derinlerde yatan kin, öfke, nefret gibi bize zarar veren olumsuz duyguları ortaya çıkartıp sevgiye dönüştürür. Enerjisini İlahi ana kaynağın sevgisinden alır ve bu ilahi sevgi titreşimlerini kişiye yansıtır.
Bu iki kristali yan yana kalp hizasına yakın kolye şeklinde taşımak en etkili yollardan birisidir. Eğer aksesuar taşımayı sevmiyorsak o zaman doğal birer parça ametist ve pembe kuvars kayacı ile çalışma da yapılabilir. Yukarıda ki yazıyı iyice okuyup bunun farkındalığına vardıktan sonra;
Sol elimizde pembe kuvars, sağ elimizde ametist kalp hizasında tutuyoruz ve derin bir nefes alıp verdikten sonra aşağıda ki olumlamayı 3 er kez okuyoruz.
Olumlama
Sana karşı duyduğum ve beni yıpratan tüm olumsuz duygularımdan arınmaya ve seni affetmeye niyet ettim.
Ben seni şu anda affetmeyi kabul ediyorum. Çünkü bu duruma aslında ben izin verdim.
Bu dünyada oyun arkadaşım olduğunu kabul ediyorum.
Seninle yaşadığım her şeyin benim yüce hayrıma olduğunu kabul ediyorum. Gerekli derslerimi aldım.
Bundan dolayı senin varlığına şükrediyorum.
Bu yolda sevgiyle seni serbest bırakıyorum.
Seni affediyorum.
Kendimi affediyorum.
Bir süre kristalleri elimizde tutmaya devam ediyoruz. Yaradanın sevgi titreşimlerini taşıyan kristalleri kalbimizin derinliklerinde hissediyoruz ve onlara bu ilahi sevgi enerjisini, titreşimlerini taşıdıkları için teşekkür ediyoruz. Yaradana sonsuz sevgi ve ışığını yansıttığı için şükrediyoruz. Yaşadıklarımızın aslında bizim olgunlaşmamız ve almamız gereken derslerimiz doğrultusunda ihtiyacımıza göre yaşadığımız için farkına varıyoruz ve şükrediyoruz.
Eğer affedemediğimiz kendimiz isek o zaman yukarıda ki olumlama yerine aşağıdaki olumlamayı söylüyoruz, yapılan işlemler ise aynı.
Olumlama(kendimiz için)
Yaşadığım ve yaptığım her şeyi seviyorum.
Tüm yaşadıklarımı yaşanması gerektiği için yaşadım.
Yaşadığım ve yaptığım her şey için kendimi onaylıyorum.
Beni bir başkasının onaylaması gerekmiyor.
Ben kendimi onaylıyorum.
Ben kendimi seviyor beğeniyor ve onaylıyorum.
Ben değerliyim.
Yaşadığım her şey benim kendi seçimim.
Verdiğim her karar benim kendi seçimim.
Ben tüm kararlarımı ve yaşadığım her şeyi onaylıyorum.
Ben kendimi onaylıyorum.
Ben kendimi affediyorum.
Ben kendimi tümüyle seviyor ve takdir ediyorum.
Hayatı seviyorum.
Yaşamayı seviyorum.
Bu çalışmanın bir affetme süreci olduğu unutmayalım ve tamamen derinden affettiğimize inanana kadar bu çalışmayı her gün yapalım.
KAYNAK: Ayla Aydın
28 Nisan 2013 Pazar
27 Nisan 2013 Cumartesi
Emanete hiyanet etmemeli...:
Kötü huylarımdan uzaklaşmalıyım
Nefsime uymamalıyım
Bedenime zarar vermemeliyim
Ruhum hep temiz kalmalı
Yüreğim tek düze kalmalı
Allahın verdiğine zarar vermemeliyim
KENDİME İYİ BAKmALIYIM..ÇÜNKÜ İÇİMDE SEN vARSIN...
Ego
Başkalarının egosunu görmekse çok kolaydır.
Fakat önemli olan bu değildir, onlara yardım edemezsiniz.
Siz kendi egonuzu görmeye çalışın.
Sadece izleyin.
Ondan kurtulmak için aceleci olmayın, sadece izleyin.
Ne kadar izlerseniz, o kadar yeterli hale gelirsiniz.
Bir gün aniden görüverirsiniz ki, kendiliğinden kaybolmuş.
Ve aslında sadece kendiliğinden olduğunda kaybolmuş olur.
Başka bir yolu yoktur. Olgunluğuna erişmeden ondan kurtulamazsınız.
Kuru bir yaprak gibi düşer.
Ağaç hiç bir şey yapmaz - hafif bir meltem, bir şeyler olur ve ölü yaprak öylece düşer. Hatta ağaç yaprağın düştüğünün farkına bile varmaz. O ses çıkarmaz, bir şey iddia etmez, hiçbir şey yapmaz.
Kurumuş yaprak öylece yere düşer ve dağılır hepsi bu.
Bilinç ve anlayış yoluyla olgunlaştığınızda ve egonun tüm mutsuzluklarınızın nedeni olduğunu derinden hissettiğinizde, bir gün aniden, kurumuş yaprağın düşmekte olduğunu göreceksiniz.
O yere ulaşır ve kendi kendine ölür. Siz hiç bir şey yapmadınız dolayısıyla ondan kendinizin kurtulduğunu idda edemezsiniz. Onun kayboluverdiğini görürsünüz ve gerçek merkez ortaya çıkar...
OSHO
26 Nisan 2013 Cuma
Hiç...
5 Eylül 2011
bil ki ey sevgili
ben seni aklımdan hiç çıkarmadım;
ben sadece aklımı çıkardım
ve böyle bilsin bütün dünya,
ben aklımı senin rağmına değil,
senin uğruna senden çıkardım...
Başka söze gerek yok... Net budur...
Siz hâlâ orada mısınız?
Bu söz çok işitilmiştir akıntıya kapılıp gidenlerin ağzından. Çünkü akıntıya kapılıp gidenler, vicdanlarını soğutmak için en çok bu sözü kullanırlar ve arkadaşlarını akıntıya karşı kürek çekmekle, hâlâ orada olmakla, lüzumsuz yere direnmekle, vakitlerini boşa harcamakla suçlarlar.
İşte bu tür insanların Kur’an'da geçen sabır kavramının gerçek anlamını kavrayamamalarının en temel nedeni budur!
Hal böyleyken, seni merakta bırakmayayım ey talib, Kur'an'da sabrın anlamı zulme katlanmak değil, zulme ayak diremektir.
------------
Aşk olgunlaştırır. Her aşırılık gibi. Her tehlike gibi.
Anormaldir. Sıra dışıdır. Yakışıksızdır.
Hiçbir zaman aranıp bulunamaz; baygın gözlerin, büzülmüş dudakların, tombul ve boğumsuz parmakların sahiplerince.
Namus ister. Haysiyet ister. Kara sevdaların peşinde bağrı yanmış adam ister.
Unutma ey talib, aşk, her şeyden evvel, Leyla'ya 'evet' değil, 'hayır' demiş olmayı ister.
---------------
Kişi utanabilirse ne mutlu ona, alim olamasa bile hiç değilse adam olur.
---------------
Yaralıyım... Kendimle aramdaki mesafeyi kapatmak zorundayım...
---------------
İsteklerinizden vazgeçiniz- ki buna rıza ve teslimiyet denir.- göreceksiniz ki acılarınızın en önemli kaynağı kuruyacaktır.
---------------
Hz. Ali'nin sözünü hatırlayalım:
— "Dualarımı kabul etmemesinden bildim ben O'nu!"
Yani beni bana bırakmamasından... isteklerimi yerine getirmemek suretiyle rahmet ve şefkatini belli etmesinden... şımarıklığıma izin vermemekle sırrını belli edişinden tanıdım O'nu.
İsteklerinin gerçekleşmesi kişiyi kendinden uzaklaştırır, sanıldığının tam da aksine. Başarılı her adımında kendisine ihtimamı azalır âdemin, ve tabii ki etrafına, dostlarına... insan'a...
Duası makbul olan insan insana aldırmaz olur. Sadık bir Tanrı'ya güvenir. Sadakat gösterir ve sadakat bekler. Sadakatle kibirlenir. Şişinir. Oysa sadakat her zaman erdem değildir. Çünkü sadakat bir çırpıda kişinin efendisini kendisine borçlandırmanın bir yolu hâline alabilir. Umumiyetle alır da.
Uşakların efendilerine sadakati, bazen sahip oldukları tek meziyetle, yani sadakat aracılığıyla, efendileri üzerinde güç kazanmayı sağlar. Zayıflarken kuvvetlenmenin bir diğer yoludur sadakat. Vazgeçilmezler sırasına girmektir. İhanet etmeyerek, sadık kalarak ilişkinin sürekliliğini sağlamaktır. Güvende olmaktır. Korkudan emin olmaktır; reddedilmek ve terkedilmek korkusundan...
Bütün vazifelerini yaptıkları hâlde dualarının kabul olmamasına akıl sır erdiremeyenler, bazen en büyük cezanın dua edenin duasını kabul etmek olduğunu nereden bilsinler?
---------------
"Tevbe etmek demek, ayağa kalkmak demek.
Her düşüşünde yeniden kalkmak.
Düşüşlerin yolda oluşunun alâmeti. Düşe kalka yürüyüşünün. İnsan oluşunun.
Düşmekten korkmamalısın. Korkacaksan, ayağa kalkamamaktan kork!
Düşersen, ayağa kalkmaktan kaçınma! Düş, ama her defasında yeniden kalk ve yola devam et!
Günahların da senin, tevbelerin de.
Düşüşlerinle kemâle ereceksin, ve günahlarından dönüşlerinle...
Noksanlarınla, eksiklerinle, yetersizliklerinle âlemin kemâline katkıda bulunacaksın.
Noksan olmasaydın, âlem noksan olurdu, senden, senin eksiklerinden, noksanlarından, yetersizliklerinden mahrum kalırdı.
Düşmeden kalkamazsın.
Günah işlemedikçe tevbe edemezsin. "
Dücane Cündioğlu