17 Nisan 2013 Çarşamba
Sabır...farkındalık...aşk...
İsyan etmek, gündelik farkındalık öğretilerine uyarlandığında; "olmuyor işte", "başaramıyorum", "sıkıldım", "yeter artık".. gibi cümleler sarfederek isteklerimize ulaşmamızı engeller. Halbuki Mevlana bize şu önerileri vermiştir: "Üzülme! İstediğin bir şey olmuyorsa, ya daha iyisi olacağı için; ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur.
● Sen darda olduğun vakitlerde, sana bahşedilmiş olanlarla elinden geleni yaparsın, en güzel çareleri düşünürsün uygularsın. Fakat yine bir şeyler olmuyorsa, kendini yerden yere vurman iyi bir durum değildir. Direnmekle, kendi iç huzurunu bozarsın. Sabırla uygula sana verilmiş olanları, o anki imkanlarınla. Teslim ol demek, elin kolun bağlı otur demek değildir, sadece her imkanlarını denediğin halde olmuyorsa, onda senin için belki daha değişik güzellikler olacaktır veya senin için hayırlısı neyse o olacaktır. Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını? (Şemsi Tebrizi)
Hoşlanmadığınız bir şey, belki de sizin için hayırlıdır! Bunun dışındaki yaptığınız yorumlar ve üzülmeler gereksizdir, biçaredir. Unutmayın; Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. (Mevlana)
● Allah sana sıkıntı vermekle, tozunu, kirini alır, niye kederlenirsin? (Mevlana)
● Her şeyin anahtarı sabırdır. Civcivi, yumurtaları kuluçkaya yatırarak elde edersiniz, kırarak değil! (Mevlana)
● Sabırlı olun, zira bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl gülebilir? Aceleci olmayın, maksada sabırla erişilir, acele ile değil. Alelade otlar iki ay içinde, kırmızı gül ancak bir yılda yetişir. Tencerede bile yavaş ve ustaca kaynayan yemek, delice kaynayandan daha lezzetlidir! (Mevlana)
● Acıya sabredersin, adı metanet olur, İnsanlara sabredersin adı hoşgörü olur, Dileğe sabredersin adı dua olur, Duygulara sabredersin adı gözyaşı olur, Özleme sabredersin adı hasret olur, Sevgiye sabredersin adı aşk olur. (Mevlana)
● Üzülme! Dert etme can! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan, ne mutlu sana! Elinde olmayanları söyleme bana, elinde olanlardan bahset can! Üzülme! Geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi? Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış. Bil ki, güzellikler de var bu hayatta, gel git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? “Hüzün olgunlaştırır”, “kaybetmek sabrı öğretir” (Mevlana)
● Sabrı zengin olanın kalbi de büyüktür, o hiç bir zaman aceleci olmaz, coşkunluk ve hırs içinde değildir. İlk önce kendine hakim olabilen, daha sonra içinde bulunduğu güçlüklere göğüs gerer. İyi bir “fırsat” yakalayabilmek, sonsuz “zaman” mekanlarından geçer. Hislerine kapılmayarak, adımını sağduyulu atmak, uzun süre hafızada barındırılan kararları olgunlaştırır. Yavaş yol alan bastonlu “zaman”, herkülün yumruğundan güçlüdür, çoğu şeyi yoluna- nizama koyar. Tanrı bile yumruk yerine, zaman ile terbiye eder. Sabırla bekleyebilen, sonunda mükafatlandırılır, çünkü şans ondan yanadır. (Balthasar Gracian)
● Sabır'sızsın, oysa bütün mahlukat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine. Dünya sabırla döner. Çünkü güneşin de, ayın da, zamana ihtiyacı vardır. Sabırlı ol. Büyük sırlara ermek için, sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım. Çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır. Uyum güzelliktir, uyum suyun özelliğidir. Su sabrın simgesi, istiridyenin yurdudur. Su olmasaydı inci de olmazdı. Sabırlı ol ki, istiridye gibi inciler yapasın. (Şemsi Tebrizi)
● Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları, sabrı gülbeşeker gibi, tatlı tatlı emer ve hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın, hilalden dolunaya varması için zaman gerekir. (Şemsi Tebrizi)
● Olgun kişilerin kıblesi sabırdır, tahammüldür. Hiddete kapılıp hiç kimseyi çiğneme ki, seni de kimse çiğnemesin! (Hz.Mevlânâ)
Gerçek Aşk!
● Aşık olmakla sevmek arasındaki farkı sormuşlar, cevaplamış Şems: Senin baktığına herkes bakar, ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes aşık olabilir, ama hiçkimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin. Seni özel kılan sevdiğin değil, sevgindir. (Şemsi Tebrizi)
● Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de. (Mevlana)
● Aşk söze sığmaz Aşk, bir denizdir ki, dibi görünmez. (Mevlana)
● Önce sevgiyi anlayalım. Allah bir insanı senin elinle ayağa kaldıracaksa, sen nasıl elini uzatmazsın? Allah seni insanlara sevdirmek istiyor, Allah senin dağılmış parçalarını topluyor. Aşka nankörlük etme! (Şemsi Tebrizi)
Dikkatimizi şimdiki zamana çevirerek, gördüğümüz, işittiğimiz ve hissettiğimiz şeylere odaklanmalıyız. Farkındalık, değişimden önce gelir. Bize öğretilenleri, kendimizi tanımladığımız kimlikleri, bizi sınırlayan, bize ağırlık yapan, doğru nefes almamızı engelleyen korkularımızı, ardımızda bırakmalıyız. Kendimizi yaşam nehrinin akışkan, dönüştürücü, kabul edici enginliğine bırakmalıyız. Suyun içine girdiğimizde, rahatlamak yerine çırpınırsak, bu sadece su yutmamıza neden olur. Suyun tüm veçheleriyle; akarsuyla, nehirle, gölle, denizle ve okyanusla bir olmalıyız; bütün olmalı ve onunla birlikte akmalıyız.
● Sen onun içindesin, deniz de senin içinde. Ayrı ve başka olduğunuz düşüncesi bir yanılsamadır; Hayat geriye doğru gitmez, dünle oyalanmaz. (Halil Cibran)
● Bana Mecnun'un gözüyle bak; sevgiliye, seven gözlerle bakmalı. «Allah onları sever,» buyurulmuştur. Fakat buradaki eksiklik, onların Allah'a sevgi gözleriyle bakmamış olmalarındandır. Onlar, Allah'a bilgi yönünden bakarlar, irfan ve felsefe yönünden bakarlar. Ama sevgi yönünden bakmak başka bir iştir. (Şemsi Tebrizi)
Bilinçaltımızda biriktirdiğimiz kriterler ve toplum öğretileri, bizi biz olmaktan çıkarır ve düşünce sistemimiz, bize sormadan, durup dururken aklımıza acılar ve hayaller getirir, vaadlerde bulunur. Ancak şehvetten aşka giden uzun bir yol vardır. Bu yola Mevlana "Seyr-i Sulük" demiş. Farkındalık ise, bu yoldaki ilk basamak ve "kendini bilmek" aşamasının temeli.
● İnsan; Kendisinin, hayatın ve olayların gidişatının farkında olmalı. Farkı farketmeli, fark ettiğini de farkettirmeli bazen. Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını farketmeli. Nasıl yaşarsa öyle öleceğini farketmeli insan ve ölmeden evvel ölebilmeli. Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini farketmeli. Zenginliğin ve bereketin; sofradayken, önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini farketmeli. (Can Dündar)
Yaşamın gerçekliği, bizleri değişime zorlamakta. Bu zorlama, kimi insanlar üzerinde uyandırıcı, hatırlamaya yönelik dürtücü bir etkiye sahip olurken, gerçeği sorguluyor ve değişime niyet ediyorlar. Kimi insanlar ise, eskiye tutunma, korku bazlı, bilinçsiz seçimlere yönelme etkisi gösteriyor. İşte bu noktada seçimlerimizin farkındalığı önem kazanıyor, varlık önünde iki seçimin bulunduğu bir yol ayrımına geliyoruz;
● Kendini bilmek ve yaşamının sorumluluğunu almak mı?
● Kurban bilincine saplanıp, kendi dışında olanı, örneğin kişileri, sistemi, koşulları suçlayarak, kendi dışında tutunacak maddi-manevi bir dal arayışına girmek mi?
● Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milad demektir. Şayet aşktan önce ve aşktan sonra aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan, onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir! (Şemsi Tebrizi)
● Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin, gerisi yoktur aşkın! Ya siyahı, ya beyazı seçeceksin! (Şemsi Tebrizi)
Yüreğini açmak, insan veçhesi için çetin görünen bir yoldur. Kesinlik ve bilinebilirlik taşlarıyla döşenmemiştir. Bu yol ileriye doğru giden bir yol değildir. Doğrusal değil, çok boyutludur. Kuralları kendinin koyduğu ve zihin tarafından bilinemeyecek olan dinamiklerin devreye girdiği bir alandır. Sadeliğin, güvenin, koşulsuz sevginin ve kendinin tüm parçalarını kucakladığın bir oluş halinin alanıdır. Zihnin katı ve dualitik zemininden, kalbin ve sezgilerin rehberliğine geçiştir. Görece bir aktivite çabasının yerini, izin veriş, karar verme alır.
● Gerçek aşkta ne vefa vardır, ne cefa. (Mevlana)
● Yüz kişinin içinde aşık, gökyüzünde yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. (Mevlana)
Şehvet ve korku yolunda, mesafe kat'ediyormuş'sunuz gibi görünür, görece bir aktivite vardır, ancak atlı karınca'da olduğu gibi aynı yerde dönmekte ve önünüzdeki hedefe bir türlü ulaşamamak'tasınız'dır. Bu yol yanıl'samaların (illüzyonların) hakim olduğu bir gerçeklik boyutudur. Yolun parke taşları korku, güvensizlik, çaresizlik harcı ile yoğrulmuştur. Burada rüyalar gerçekmiş gibi yaşanır. Bunun nedeni, kendi seçiminin yaratıcı faktörünü göremeyen varlığın, gerçek öz niteliklerini unutmuş olmasıdır. Bu yol, çabanın ve acının yoludur.
● Aşktan mutluluk, güvenlik beklerler, halbuki aşk son zerresine kadar kendini vermektir, ruhundaki son zerreye kadar sevdiğin olmak istemektir, onun içinde eriyecek kadar sevmek, kendinden kopmak demektir. İşte ben aşk derken, böyle bir aşktan bahsediyorum, ölmekten bahsediyorum. Var mı o'nun aşkıyla ölmeye cesareti olan? (Şemsi Tebrizi)
● Ey Gâfil, sen kendi şehvetine "Aşk" adını koymuşsun, şu halinle o namusu ekberi soymuşsun, aşkın asıl mânâsının altını oymuşsun, bir bilebilsen küstahlığa nasıl doymuşsun. (Mevlana)
● Aşkı, aşktan başka bir şey söndürmez. (Mevlana)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder