22 Nisan 2013 Pazartesi

Terk...

Her türlü duyguyu her bir hücresinde dolu dolu yaşayanlar için iki uç noktadır sevmek ve terk edilmek. Biri bulutların üzerinde uçururken, diğeri ansızın " kör kuyulara " salıverir seveni. Ümit Yaşar' ın dediği gibi " kör kuyularda merdivensiz bırakılmak " tır terk edilmek. Çaresizliktir, gidecek bir yeri olmamak, bulunduğu yere sığamamaktır.

Sevdiğinizde; başka her şey anlamını yitirir. Dünya bir tek sevdiğiniz üzerinde döner. Nereye baksanız onu görür, her yaptığınızı, yanınızda olmasa bile onu düşünerek yaparsınız. Nasıl da iyi kalpli oluverirsiniz, her şey ne kadar da güzeldir. Aksayan hiçbir şey yoktur, olanlarla da baş edilir. Geçmişte yaşananlar bile farklı görünür gözünüze.

Olmadık şeyler yapmaya başlarsınız... Giyiminiz kuşamınız her şeyiniz değişmiştir. gözleriniz pırıl pırıl bakıyordur, gençleşmişsinizdir. Herkes ne olduğunu sorar. " Ben aşık oldum " diye haykırmak ister, ama o çok özel duyguyu kendi içinize gömüp, muzip muzip gülümsersiniz gizli bir keyifle.

Ondan gelecek bir telefonu beklerken yüreğiniz pır pırdır. Sanki göğüs kafesinizde sürekli kanat çırpan ve dışarı çıkmak için sürekli debelenen bir kuş vardır. Konuştuğunuzda duyduğunuz ses, en yumuşak ve sevecen sestir sizin için. Gözleriniz kapanıverir... Bir anda başka yerlere gidiverirsiniz. Elinizdeki şarabı beraber yudumlar, boş duvarlarda onunla olduğunuz anları, o kısık gözlerle bakışını görürsünüz.

Gün gelir... Rüya yerini gerçeklere bırakmaya başlar. Bir şeyler vardır anlam veremediğiniz, aksaklıklar vardır, çözemediğiniz... Sorgulamalar başlamıştır artık. Nedenler niçinler gelir gündeme. Beklentiler su yüzüne çıkıverir. Aslında beklediğiniz sadece ve sadece onun sevgisidir. Emin olamadığınız da yine o sevgidir, peşinden koştuğunuz da. Emin olamadığınız için beklentileriniz vardır, emin olamadığınız için o telefonun çalışını endişeyle beklersiniz. Emin olamadığınız için size bir gül alıp almayacağınız merak eder durursunuz sevgililer gününde. Sanki o gül sevildiğinizin, ilişkinizin güzel gittiğinin kanıtıdır.

Oysa siz eğer bu endişeleri taşıyorsanız, o gül ancak sizin kendinizi kandırmaya devam etmenize yarar. Gerçekleri bir türlü kabul etmek istemediğiniz için bir süre daha avunursunuz. Ama rüyalarınızda o endişeleri yaşamaya devam edersiniz. Onu başkaları ile hayal eder, sizden önce başka şeylerin geldiği rüyalarınızda bir tokat gibi çarpılıverir yüzünüze. Gece yarıları uyanıverirsiniz hiç sebepsiz...Buna bir anlam vermek bile istemezsiniz.

İçinizdeki endişe siz maskelemeye çalışsanız da yüzünüzden okunmaya başlar. Huzursuz ve anlayışsız olmaya başlarsınız. Her lafın altında bir anlam arar, her şey size karşı yapılıyormuş gibi algılamaya başlarsınız. Sevdiğinize de yansır bu durum, o da huzursuz olmaya başlar. Giderek daha az aranmaya başlarsınız. Daha önce yarım saat görüşebilmek için tüm programlar altüst edilirken, artık daha sonraya ertelenir olur görüşmeler. Anlarsınız ki, başka birine ya da başka bir şeye tercih ediliyorsunuzdur.

İçinden çıkılmaz bir sarmala doğru hızla giderken, bir şeylerin netleşmesi kaçınılmaz olur gün gelip. Her gün aramasını bekleyip de aramadıkça, saatleri sonra günleri saymaya başladıkça o sona geldiğinizi artık kabul etmek zorunda kalırsınız.

Bir hançer saplanıverir kalbinize, yetmez bir de sağa sola çevriliyormuş gibi gelir içinizdeki hançer... Daha bir acıtmak için canınızı...

Nefes alamaz gibi hissedersiniz, sesiniz çıkmaz, sessizce, bulabildiğiniz en kuytu köşede göz yaşlarınızı acılarınızdan kurtulmak için akıtırsınız...

Cam bir kadehtir sanki kırılan, bir daha asla bir araya gelmeyeceğini bilirsiniz o parçaların...gelmez de zaten...

Siz içinizden atmaya çalıştıkça daha da bir saplanıverir ayrılık acısı içinize. Ta ki onun artık sizi sevmediğini kabul edene kadar. Güzel şeyler de bu kabullenmeyle başlar. Yeniden yaşama sıkı sıkıya sarılabilenler, kendilerine gülerek bakan o bir çift gözü fark ediverirler...Bulutların üzerine yolculuk başlar yeniden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder